Menu
RSS

Antalya JMO Başkanı Karancı Uyardı: Günümüz Geçmişin Aynasıdır, Tarihsel Dönemde Yıktı, Yine Yıkar

Antalya JMO Başkanı Karancı Uyardı: Günümüz Geçmişin Aynasıdır, Tarihsel Dönemde Yıktı, Yine Yıkar

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Mustafa Karancı Demre’de 10 Mart’ta meydana gelen depremle ilgili ciddi uyarılarda bulundu.

“Yani günümüzde yaşanan jeolojik olaylar, geçmişte de yaşanmıştı, gelecekte de yaşanacaktır” diyen Karancı: “Deprem bir afet değildir. Afetlerin, toplumun baş etme kapasitesinin yeterli olmadığı, doğa, teknoloji veya insan kaynaklı olaylar olduğu unutulmamalıdır.

“Asrın Felaketi” anlayışı yerine, afetlerle baş edebilme yeteneğinin ve kapasitesinin geliştirilmesi yani güvenli ve dirençli kentleşme önceliğimiz olmalıdır. Afetlere karşı dirençli kentler inşa etmek zorundayız. Bunun içinde jeolojik etüt ve mikro bölgeleme çalışmaları yapılmalı,

deprem master planı bir an önce tamamlanmalıdır” dedi.

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Mustafa Karancı açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının (AFAD) internet sitesinde yer alan bilgiye göre, 10 Mart 2024 tarihinde saat 16.55'te Antalya'nın Demre ilçesinin yaklaşık 19 kilometre açıklarında, 35 kilometre derinlikte, 4,7 büyüklüğünde meydana geldiğini görüyoruz.

Jeolojide temel bir kural vardır. James Hutton (1795) tarafından önerilen bu kural şu şekilde ifade edilmiştir. “Günümüz geçmişin aynasıdır”. Yani günümüzde yaşanan jeolojik olaylar, geçmişte de yaşanmıştı, gelecekte de yaşanacaktır.

Demre’de yaşanan depremi daha iyi anlayabilmek için geçmişe göz attığımızda, Antik kentler bize bugün yaşanan depremlerin olacağını, hatta daha büyük ve yıkıcı olanların da yaşanabileceğini söylüyor. Hem de en yüksek perdeden söylüyor. Demre ve yakın çevresinde bulunan Myra, Gagai,

Rhodiapolis, Phaselis, Kekova, Patara, Arycanda, Tlos, Cbyra ve daha birçok antik yerleşim alanları, tarihsel dönem depremlerine tanıklık etmiş, kısmen veya tamamen tahrip olmuş veya terk edilmişlerdir.

Demre’nin önemli bir özelliği, yüzyıllarca Likya’nın en büyük kenti olan Myra’nın depremlerle tahrip olmuş yıkıntılarının üzerinde kurulmuş bulunmasıdır. Bu kentlerin yıkılması ve tahrip olmasının başlıca sebebi bölgenin aktif tektoniği ve depremselliğidir.

Diğer yandan, yakın çevresindeki Kekova bölgesindeki kaya mezarlıkları ve bina kalıntılarının önemli bir kısmının geçmiş dönemlerde deniz içerisine batmış olması da bölgedeki diri tektonik hareketliliğin önemli bir göstergesidir.

Bölgeyi etkileyen ve depremlere neden olan yakın çevredeki en önemli tektonik yapı, Akdeniz’de Kıbrıs adasının güneyinden geçen ve batıya doğru uzanan Hellenik-Kıbrıs tektonik yayıdır. Bu yay boyunca Afrika plakası, Anadolu Levhasının altına dalmaktadır.

Diğer yandan Fethiye Burdur Fay Zonu’nda meydana gelen büyük depremler, bu bölgeyi de etkilemiş ve önemli hasarlara neden olmuştur. Bölgede yer alan Kekova ve Kale faylarının da bölgenin tektonik hareketliliğinde önemli rolü vardır.

Bölgedeki fayları, tarihsel ve aletsel dönem kayıtlarında bölgenin depremselliğini incelediğimizde bize acil önlemler almamız gerektiği söylendiği çok açıktır. Gerekli önlem ve tedbirler alınmadan güvendeyiz diyemeyiz. İnsanlık tarihi bu doğa olayları ile yaşayagelmiş ve bunları önleyemeyeceğini öğrenmiştir.

Bizler de bu gerçekle yaşamayı sürdürmek zorundayız.

Demre, Kumluca ve Finike ovasında yeraltı su seviyesinin yüksek olduğu alüvyon zeminlerin jeolojik özellikleri değerlendirildiğinde, deprem esnasında sıvılaşma ve oturmaya bağlı deformasyonların oluşması bakımından büyük bir potansiyele sahip oldukları görülmektedir.

Bu oturma ve yer değiştirmeler, alüvyon zeminlerin üzerinde yer alan mühendislik yapılarının deprem sırasındaki performansını özellikle etkilemekte ve bu yapılar üzerinde ek yüklerin oluşması ile hasarlara, yıkımlara, can kayıplarına sebep olmaktadır. 

Deprem dalgaları nispeten yumuşak ve tabakalı zeminler içinden geçerken, daha düşük hızda hareket eder ve etkisini büyütürler. Dolayısı ile tarımsal alanların, alüvyon zeminlerin yapılaşmaya açılması sınırlandırılmalı, yüksek katlı konut ve benzeri yapılar için yapı izni verilmemelidir.

Deprem bir afet değildir. Afetlerin, toplumun baş etme kapasitesinin yeterli olmadığı, doğa, teknoloji veya insan kaynaklı olaylar olduğu unutulmamalıdır. “Asrın Felaketi” anlayışı yerine, afetlerle baş edebilme yeteneğinin ve kapasitesinin geliştirilmesi yani güvenli ve

dirençli kentleşme önceliğimiz olmalıdır. Afetlere karşı dirençli kentler inşa etmek zorundayız. Bunun içinde jeolojik etüt ve mikro bölgeleme çalışmaları yapılmalı, deprem master planı bir an önce tamamlanmalıdır.”

yukarı çık
0
Paylaşım