Dünya Siyaset Psikolojisi
- Yazan Kaktus Haber
Toplumsal, kültürel siyasal alanlarda ülkemiz ve dünya son dönemde bir bunalım yaşamaktadır. Özellikle de son terör olaylarının ardından, belirsizliğin, endişenin, gelecek korkusunun gittikçe daha geniş coğrafyaya dağılan etkileriyle bir tür gerilim yaşanmaya başlamıştır.
Yaşanılanların yaratığı travmatik etki toplumsal olarak “gerilme” yaşanmasına neden olmaktadır. Gerilemenin örneklerini pek çok alanda görmek mümkün hale gelmiştir. Global güç çatışmaları beklenmesine rağmen, son dönemde bölgesel istikrarsızlıklar ve bölgesel çatışmalar dünyada farklı coğrafyalarda su yüzüne çıkmaktadır.
Etnik, dini ya da farklılıklardan kaynaklanan çatışmalar Afrika’dan Avrupa’ya, Ortadoğu’dan Orta Asya ve Uzak Doğu’ya kadar pek çok coğrafya da hızla yayılmaktadır. Dinsel, etnik ya da kültürel kimlikler, toplumlarda ve toplumsal siyasada basınç altında kalmış gibi etki ederek, terör ya da iç savaş olaylarına dönüşen patlamalara neden olmaktadır.
Bunlarda küreselleşmenin avantajlı taraflarının dünya vatandaşları arasında dengesiz dağılmasının büyük katkısı vardır. Gelir dağılımı eşitsizlikleri, kaynaklardan eşit yararlanamama, ilk etapta bunun keyfini çıkaran gelişmiş ülkelere bumerang etkisiyle geri dönmektedir.
Son dönemde dünyanın doğusundan ve güneyinden kuzey batıya doğru yönelmiş göç, ülkeler arası gerilimin nedenlerinden biri haline gelmiştir. Sınırlı dünya kaynaklarının sonuna gelindiğinin anlaşılmasıyla artan güvensizlikle eklemlenen bu sorular hemen hemen her coğrafyada bahsi geçen “gerileme”yi arttıran bir etkiye sahiptir. Irkçılık dünyada kendini yeniden göstermektedir.
Pek çok kimlik çatışması ırkçı nitelik taşımaktadır. Kökten dincilik hızlı daha geniş coğrafyalara yayılmakta ve küresel politikada etkin bir ses olmaktadır. İslam dünyası ile Hristiyan batı arasındaki gerilim artmaya devam etmektedir. Bu gerilim, göç neticesinde yan yana gelinen coğrafyalardaki çatışmalara zemin hazırlamaktadır. Bu türden gelişmeler dünyada ”medeniyetler çatışması ”anlatılanları körüklemektedir.
Dinsel liderler olumlu bir rol oynamakta yetersiz kalmaktadır. Toplumlar artan varoluş kaygıları ve hissedilen derin korkuya karşı gerileme göstererek baş etmeye çalışmaktadır. Şimdilerde dünyada huzur içinde üreten, geleceğinden emin, demokrasiye insana değer vererek ve insani değerleri üreterek yaşama geçirebilen, kaynaklarını dengeli ve verimli kullanıp, eşit şekilde dağıtabilen, yoksulluğun, gelir dağılımı uçurumunun, yolsuzlukların ve adaletsizliklerin olmadığı bir ülke neredeyse bulunmamaktadır.
2016’da da bu gelişmelerin son bulacağını, bu “gerileme” sürecinin tersine döneceğini söylemek mümkün görülmemektedir. Tüm dünya bu gerilemenin yoğun etkisi altındadır. Bunlar toplumsal hayatta, üretimde, siyasal kararlarda ve gelişmelerde açıkça ortaya çıkmaktadır. 2016’ da Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde Türkiye’yi, gerilemenin neden olduğu ırkçılıktan köken alan zorluklar beklemektedir. Başka ülkelerde göçmen olan Türkiye vatandaşlarının çözülmeye muhtaç kültürel,ekonomik ve sosyo politik problemleri daha belirgin ve önemli hale gelecektir.
Türkiye’nin aynı coğrafyayı paylaştığı diğer ülkelerdeki çatışmalar istikrarsızlık yaratmaya devam edecek ve bunlar Türkiye için önemli problem alanlarında biri oluşturacaktır. Çevre, enerji ve doğal kaynaklarla ilgili sorunlar ve üretim tüketim dengesizlikleri 2016’da çözüm bulunması gereken önemli problemler olacaktır. Dünyadaki global gerilemenin etkisiyle iç politikada da zorluklar yaşanacaktır. Dinsel, etnik ya da kültürel kimlik temelli sorgulamalar gündemindeki yerlerini koruyacaktır.
Din ve Medeniyetler
Dünyamız yakın geçmişten devraldığı, sonuçları itibarıyla dinleri ve medeniyetleri etkileme potansiyeline sahip sorunları daha yoğun yaşayacak görünmektedir. Bu sorunlar global, bölgesel ve yerel düzeyde değerlendirilebilir.
Papa ile birlikte Vatikan’ın şahsında temsil edilen Katolik Hıristiyanlığın önemli bir küresel oyuncu olmaya çaba gösterdiği gözlenmektedir. 2016 yılında Vatikan’ın Katolik ve Ortodoks dünyayı teolojik anlamda olmasa da siyasi anlamda birleştirmeye yönelik çabası devam edecektir. İslam dünyasının küresel güç olmasından ziyade küresel sisteme daha fazla entegre olacağını bekleyebiliriz.
2016 yılında İslam konferansı Örgütünün İslam dünyasının sorunlarına daha aktif müdahale etmesi beklenebilir. Batı dünyası korku, İslam dünyası aşağılanmaya tepki kültürünün etkisi altında 2016 yılında da güvensizliğe dayalı, karşıt konumlandırılmış varlıklarını devam ettireceklerdir.
2016, Konfüçyen ve Hindu dinlere ait medeniyetler açısından umutların devam edeceği bir yıl olmaya aday görünmektedir. Bu medeniyetlere ait ülkeler grubunu ekonomi alanında gösterdiği performans bu algıyı güçlendirmektedir.
2016‘da bölgesel düzlemde İslam ile Batı arasında jeopolitik ve kültürel fay hatlarını oluşturan karşılaşma alanlarından bahsetmek mümkündür. Bu alanlardan iki bölgesel sorunun etkili olacağı söylenebilir.
Önceki yıllardan 2016 yılına kadim bir problem olarak kalan İsrail-Filistin sorunu İslam dünyasında Batı ile İslam dünyasının karşılaşma alanı olarak görülmeye devam edecektir. Batı tarafından böyle algılanmasa da İslam dünyası bu sorunun çözülmeyişini bir aşağılanma olarak algılamaktadır.
Dolayısıyla yakın vadede çözüm umutları görünmeyen bu sorun dinleri ve medeniyetleri birbirlerine karşı konumlandırmaya devam etmektedir.
Irak’ın ABD tarafından işgali 2016 yılı içinde on üçüncü yılını tamamlamış olacaktır. Gerek bölgesel, gerek uluslararası hukuk bağlamında meşrutiyeti sorgulanan bu işgal, medeniyetler arasında ciddi bir çatlak oluşturmuştur. Irak’ta yaşanan insanlık trajedisinin en büyük yansıması İslam ile Batı arasında güvensizlik ve korkuya dayalı bir zihniyetin oluşmasıdır. Irak örneği İslam ve Batı arasında ciddi bir jeopolitik ve kültürel bir fay hattı oluşturmuştur.
Suriye ise şu anda tüm dünyayı ilgilendiren en ciddi sorun olarak tazeliğini korumakta.
Türkiye yakın geçmişten devraldığı bölgesel sorunlarla girmektedir bu yıla. Batının lideri konumunda olan ABD’nin Suriye denklemine bakışındaki yarattığı dönüşüm laik ancak Müslüman nüfusa sahip olan Türkiye’nin bölge içi dış politika tercihlerinde sıkıntılı bir dönem başlatmıştır.
2016 yılının, İslam içi mezhep ayrılıklarının keskinleştiği ve bölge içi kutuplaşmanın yükseleceği bir yıl olması muhtemel görünmektedir. Bu sürece Türk dış politika karar vericilerinin göstereceği tepkiler ve süreci yönetme becerisi Türkiye’nin geleceği açısından önem arz edecektir. Ender Merter