Menu
RSS

Kaleiçi’nin Bir Başka Değeri: ‘Anıt Ağaçlar’

Kaleiçi’nin Bir Başka Değeri: ‘Anıt Ağaçlar’

Türkiye Ormancılar Derneği Batı Akdeniz Şubesi’nin Kent Konseyi ile birlikte organize ettiği ‘Anıt Ağaçları ve Bitkileriyle Kaleiçi Gezileri’nin ilki yoğun bir katılımla gerçekleştirildi. Prof. Dr. Tuncay Neyişçi başkanlığında gerçekleştirilen gezide Kaleiçi’ndeki TÜRSAB ve Urcu Butik Otel Bahçelerinde bulunan iki anıtsal servi ağacına isim ve plaket verildi.

Surları, evleri,  dar sokakları, tarihi yapılarıyla öne çıkan Kaleiçi’nin,  ağaçları, meyveleri, çiçekleriyle de ünlü ve önemli bir yer olduğunu belirten Prof. Dr. Neyişçi, “Attaleia, Attalia, Sathalia, Sattalia, Adalia, Antalia gibi farklı dönemlerde farklı adlarla anılan Antalya ve onu kalbi Kaleiçi sadece mimari yapılarıyla değil İbn Battuta (1356) ve Evliya Çelebi’den (1680) Vincent de Stochove (1662), Paul Lucas’tan (1712) Corneille Le Bruyen’e (1728), Francis Beaufort’a (1817) W. H. Bartlett’e (1840), Charles Fellows’tan (1841) Karl Graf von Lanckoronski’ye (1890) pek çok gezgin tarafından ağaçları ve bitkileriyle de ön plana çıkarılmıştır” dedi.

Gezilerde Kaleiçi tarihi,  mimari yapıları ve geleneksel yaşamı yanında boyu 30 metreye ulaşan anıtsal servi, yüzyılları geride bırakmış zeytin ağaçları, 1850’li yıllarda mısırdan getirilmiş ilk  hurma ağaçları, meyve ağaçları  ve çiçekleri ile de tanıtıldı.

İşte Antalya Kaleiçi’ni ziyaret etmiş gezginlerinden Kaleiçi’nin bitkilerine ilişkin bazı izlenimler;

İbn-i Battuta: Bu şehir, genişlik, güzellik ve ihtişam bakımından dünyanın en güzel şehirlerinden. Gerek plânı, gerekse düzeni ile diğer ülkelerdeki benzerlerinden de üstün bir durumda… Buranın bağ ve bahçeleri çoktur, meyveleri lezizdir. Ahalinin "kamaruddîn" adını verdikleri bir çeşit kayısı çok nefistir. Bademi lezzetli olduğu için kurutulur, Mısır'a gönderilir, nadir ve pahalı kuruyemişlerden biri olarak saygın yerini bulur Kahire çarşılarında.

Vincent de Stochove: Kentin içi eskiden üç ayrı surla üçe ayrılmış. Evler kötü inşa edilmiş ve alçak, sokaklar dar ama hoş. Çünkü her tarafta bütün sokakların neredeyse üstüne kadar uzanan ve yolları dehliz haline getiren büyük portakal ağaçlarıyla dolu bahçeler var.

Bu yörenin güzelliğini ve kent dışındaki bahçelerin hoşluğunu kağıda dökmek olanaksız; iki üç fersahlık ovalar, ovalarda dipleri hiç güneş görmeyecek kadar sık dikilmiş, çoğu bizdeki armut ağaçları kadar yüksek portakal, limon, nar, kayısı ve benzeri ağaçlar ve bunları sularken dalları hep çiçekli, güzel meyvelerle yüklü ağaçlardan yayılan hoş kokuya bir serinlik veren sonsuz sayıda dere bu bölgeyi küçük bir cennete dönüştürüyor.

Evliya Çelebi: Turuncu, kebbat (Bergamut), hurma, zeytin, incir, şeker kamışı, narı cihanı tutmuştur. Her tarafı bağ ve bahçedir. Tekeli Paşa bahçesi en meşhurudur…. Şehir çok güzel görünümlü limon ve portakal ağaçlarıyla çevriliydi. Bu ağaçlar insan eline muhtaç olmadan, kendiliğinden yetişiyor. Burası gerçekten her şeyin bol bulunduğu bir yer. Günlük ağacı da bolca bulunuyor

Francis Beaufort: Kentin çevresindeki bahçeler güzel, ağaçlar meyve yüklüdür; her tür bitkinin gür olduğu görülmekte; yerliler ekim alanlarının alışılmışın dışında bereketli olduğunu söylemektedir. Toprak tabakası derin olup, hemen her yerde, ovayı gübreledikten sonra yarların üzerinden dökülen ya da denize doğru inişlerinde buğday değirmenlerini döndüren, kireç yüklü ırmaklarla sulanmaktadır... Bütünü ile, bir kent için bundan daha sevimli bir yer seçilemezdi. 

Charles Fellows: Türklerin Atalia dediği Adalia'yı şu ana kadar ziyaret ettiğim tüm Türk kentlerine yeğlerim; her evin bahçesi var ve de sonuçta kent sanki bir orman gibi görünüyor, peki ne ormanı? Tümü de bir kent bahçesindeki gibi yapay özenle yetiştirilen portakal, limon, incir, üzüm ve dut ağaçlarının ormanı ve hepsi de taze ilkbahar güzelliğinde. Çarşıda tazecik çağlalar görüyordum, meyve yüklü ağaçların altında arpalar başaklanıyor.

Çıktığım yürüyüşten çiçeklerle yüklü döndüm ve şimdi de kendime, tanımadığım türlerin resimlerini çizme şeklinde cehalet cezası verdim. Zor bir ceza, çünkü bunların çoğu İngiltere'de ancak ısıtmalı seralarda görülüyor. Burada çok yaygın fundalardan biri de limon ağacına benzeyen çiçekli çok güzel bir ağaçtır.

İrislerin çok çeşidi var ve en yaygını da çok sık görülen beyaz renklisi, genelde bir sap üzerinde tatlı kokulu üç çiçeği bulunuyor; salep otu da var, kuş otunun ve sarımsağın birçok çeşidi var; hele sarımsağın gümüşi çiçekleri, çevresini saran yeşille çok zarif bir tezat oluşturuyor.

Bu ülkedeki bitkiler doğal olmalı, çünkü özellikle yetiştirildiklerini görmedim. Tüm seyahatim boyunca bu kasaba haricinde hiçbir yerde bahçe görmedim ve burada da bahçelerde portakal, incir ve asma yetiştiriliyor ki, kanımca, güzellikleri veya meyvesinden ziyade altlarındaki sedirlere sağladıkları gölge için yetiştiriliyor.

Hemen kasabanın çevresindeki tarım yapılan küçük arazi bu mevsimde ürünle dolup taşıyor. Şeker kamışı burada sebze olarak yetiştiriliyor ve Türkler tatlılarını onunla pişiriyor.

Karl Graf von Lanckoronski: Adalia’da beni her şeyden çok, bildiğim bütün yerlerden daha güzel olan manzarası, belki sadece İtalya'daki Campania bölgesinin bir nebze yakalayabildiği harika doğası etkiledi... Çok sayıda dere, burada birçok değirmenin çarkını döndürür ve yazın kavuran sıcağını takip eden ilerlemiş güz mevsimine rağmen, kenti her yerde taze yeşilliğin fışkırdığı bir vahaya çevirir.

Kuzeye karşı korunaklı olduğu için burada hurma ağacı bile yetişir. Kent portakal, limon, incir, keçiboynuzu ağaçları açısından olağanüstü bir zenginliğe sahiptir. Şeker kamışı da büyük miktarlarda ekilir.

Çiçeklerden kaya gülü, süsen, orkide ve zambak çeşitleri bulunur. Her yerde ağaçlara asmalar dolanır. Şehrin kuzeydoğusunda bahçelerin arasında, gösterişli ve iğne yapraklı uzun ağaçların gölge sunduğu bir Türk mezarlığına rastladık.

yukarı çık
0
Paylaşım