Menu
RSS

Danıştay Savcısı: “İstanbul Sözleşmesi’nden Çekilme Kararının İptalinin Gerektiğini Düşünüyorum”

Danıştay Savcısı: “İstanbul Sözleşmesi’nden Çekilme Kararının İptalinin Gerektiğini Düşünüyorum”

İstanbul Sözleşmesi’nin feshine karşı açılan davalarda Danıştay Savcısı bir daha benzer mütalaa verdi: "Sözleşmeden çekilme kararına yönelik dava konusu işlemin iptalinin gerektiğini düşünüyorum"

İstanbul Sözleşmesi’nin Tayyip Erdoğan’ın kararıyla 20 Mart 2021 tarihinde feshedilmesine karşı açılan davalar Danıştay’da görülmeye devam ediyor. 28 Nisan’da görülen duruşmada Danıştay 10. Daire Savcısı, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının hukuka aykırı olduğunu söylerek iptal edilmesi gerektiğini ifade ettmişti.

Bugün (7 Haziran) de Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği ile Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) açtığı iptal davaları Danıştay 10. Dairesi’nde görüldü. Danıştay Savcısı, İstanbul Sözleşmesi’nin fesih kararının iptali yönünde mütalaa verdi. Kadınlar savcının beyanını alkışlarla karşıladı.

Duruşma mütalaadan sonra bitti. Dava sonrası kadınlar bir kez daha Danıştay önünde açıklamalarda bulundu. Davalar 14 ve 23 Haziran’da görüşülmeye devam edecek.

28 Nisan günü görülen duruşmada savcı Aytaç Kurt, mütalaasında TBMM’nin onayına bağlı bir uluslararası sözleşmenin kaldırılmasının da yine TBMM’nin tasarrufuyla mümkün olabileceği belirtmişti. Mütalaada ayrıca Erdoğan kararıyla feshedilen sözleşmenin onayına ilişkin kanunun

TBMM tarafından yürürlükten kaldırılmamış olması ve Erdoğan kararı alınmadan önce, sözleşmenin sona erdirilmesine dair TBMM’den yeni bir kanun çıkartılmamış olması nedeniyle, yetkide ve usulde parallelik ilkesi uyarınca hukuka uygun olmadığı görüşüne yer verilmişti.

Bugün de Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği ile Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) ve kişilerin açtığı iptal davaları için duruşma görüldü.

Haberin Videosu:

“İstanbul Sözleşmemizden nasıl vazgeçelim?”

Duruşma, Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Müjde Tozbey Erden’in söz almasıyla başladı. Erden’in konuşması esnasında erkek şiddeti ile katledilen kadınların adı anıldıkça, yakınları da salonda ayağa kalkarak “Buradayım” dedi. Erden konuşmasının devamında şunları söyledi:

Hiçbir devlet binlerce kişiyi aynı anda koruyamaz. Bu nedenle vatandaşlarının tek tek başına gelenlerden sorumlu tutulamaz. Ancak eğer, vatandaşının öldürülme ihtimalinden haberdar olduysa artık devlet, devlet olma yükümlülüğü gereği o kimseyi korumakla sorumludur.

İstanbul Sözleşmesi’ni diğer sözleşmelerden ayıran şey, devletin önleme yükümlülüğünün olması, önleyici tedbirleri almakla yükümlü olması konusunda en yaygın etkili ve yaptırımı olan bir sözleşme olmasıdır.

Burada olan ailelerimizin kızlarını, annelerini, eşlerini, arkadaşlarını devlet, bu düzenin devleti korumadı. İstanbul Sözleşmesi’nin gereğini yerine getirmedi. Peki İstanbul Sözleşmesi ve sözleşmenin eseri yasa, 6284 sayesinde öldürülmekten kurtulan binlerce kadın?

Korunan, koruma kararı verildiği için yaşamına devam edebilen binlerce kadın? Biz şimdi nasıl İstanbul Sözleşmesi’ne, kadınların mücadelesiyle, kanıyla yazılan yasa 6284’e müteşekkir olmayalım. Kadınların mücadelesiyle kazanılan haklarımızdan, İstanbul Sözleşmemizden nasıl vazgeçelim?

“Biz aynı zamanda Anayasa’yı savunuyoruz”

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği adına savunma yapan Avukat Hülya Gülbahar ise hukuki bir karmaşa yaratıldığını söyleyerek, İstanbul Sözleşmesi’nden Meclis kararı olmaksızın çıkılamayacağını söyledi:

Anayasa’nın 90. maddesi gayet açık. Sözleşmeden çıkıldığı günden beri bütün kadınlar 90. maddeyi okuyor. Uluslararası sözleşmeler Meclis tarafından kabul edilir ve çıkılır. Kanunla yürürlüğü girer ve kanunla yürürlükten kaldırılır. Uluslararası sözleşmelerde Meclis’i bypass edemeyiz.

Cumhurbaşkanı Kararnamesi hukuka aykırı. Biz bütün sözleşmeleri savunuyoruz. Biz aynı zamanda Anayasa’yı savunuyoruz. Bu sorumluluk heyetinizin üzerinde. Sözleşmeden çıkıldığından beri kadın cinayetleri arttı. Net bilgi yok ama her gün kadınlar öldürülüyor.

İzmir’de 12 günde 12 kadın öldürüldü. COVID-19 affıyla birçok erkek serbest bırakıldı. Basına yansıyan kadarıyla afla çıkan erkekler 10 kadını, 3 çocuğu öldürüldü.

Daha sonra HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan söz aldı. Buldan savunmasında, “Bugün sadece HDP’li kadınlar adına savunma yapmayacağım. Bütün kadınlar ve LGBTİ+’lar adına savunma yapacağım. Erkek hukuku değil gerçek yargı diyoruz.

Sayın heyet öyle bir karar verin ki, ileride sizlerden vicdanlı yargıçlar olarak bahsedilsin” dedi.

Aksaray Barosu adına Avukat Şenal Sarıhan, “Sayın heyet, bugün sizin görmediğiniz bir sahne var. Kadınlar bugün başka illerden gelip Danıştay önünde birbirlerine sarıldı. Siz de bilirsiniz, ‘Yasalar sokaklarda, alanlarda yazılır’ denir. İstanbul Sözleşmesi de alanlarda yazıldı.

Kadınlar ne yazık ki her yerde ikincil konumda. Kürsüde de tek kadın arkadaşımız oturuyor. Bu bile cinsiyet temelli eşitsizliği ortaya seriyor. Biz son 20 yılı sevmiyoruz. Sevdiğimiz bir şey var, bir aradayız. Biz kazanacağız biliyorum. Bunu vicdanlı hukukçular sayesinde de kazanacağız.

Kararı verirken çok sevdiğiniz annenizi, kızınızı, eşinizi düşünmenizi istiyorum” ifadelerini kullandı.

Avukat İdil Tetik ise şunları kaydetti:

Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Bu, bize okulda öğretilen ilk şeydir. Çekilme kararı Anayasa’ya aykırı. Bu karar, temel yasamızı gözardı ediyor. Mevcut yasalar mağdurları korumakta yetersiz. İstanbul Sözleşmesi’yle kadınları koruyabiliriz. Kararı verirken öldürülen kadınları düşünmenizi istiyorum.

Kırklareli Barosu’ndan Avukat Oylum Yaman, şöyle konuştu:

Sayın heyet, baroların adli yardım birimlerinde bir gün geçirmenizi isterdim. Biz avukatlar mesleğimiz ve yeminimiz gereği kadınlara, çocuklara bu hizmeti seve seve veriyoruz. Cübbemizi şiddet mağduru kadınlara siper etmekten asla gocunmuyoruz. Ancak ülkemizin kadınları korumamasından gocunuyoruz.

Bugün anıt ağaca baktım. 2022 yılında 162 kadın öldünülmüş. Bundan gocunuyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin yükümlülüklerinin yerine getirildiği bir Türkiye’de 162 kadın öldürülmez. Bunu biliyoruz. Bizler, ‘Yargı bağımsızdır. Bu kadar da ispatıdır’ demek istiyoruz.

Başvurucular arasında bulunan CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, duruşmada savunma yaptı. “Dava açmamın iki sebebi var” diyen Özel, “Bunlardan biri kadın meselesi. Ancak bu mesele sadece bir kadın meselesi değil, son derece kritik mesele.

Yasama, yürütme ve yargı arasındaki kuvvetler ayrılığı fiilen ayaklar altına alınmış durumda. Anayasal güvencelerin aleyhine adımlar atılıyor, nereye gideceğiz? Anayasal özgürlüklerle ilgili Cumhurbaşkanı’na bir yetki tanınmamaktadır. Uluslararası anlaşmalar, Meclis tarafından yürürlülüğe konmaktadır.

Diğer fıkralar bu anlamı güçlendiren fıkralardır, başka bir yere çekilemez. Bugün sizin sırtınızdaki yükümlülük ortadadır” dedi.

CHP Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka, savunmasında, “Şiddet failleri sıklıkla, ‘Ne olacak canım, seni öldürsem de 3-5 ay yatar çıkarım’ cümlesini kuruyor. Fesih kararından sonra kadınların ne kadar güvencesiz olduğu ortadadır” ifadelerini kullandı.

Sol Parti Avukatı Gizem Özdem, şunları söyledi:

Şiddete, tacize, tecavüze maruz bırakılan kadınlar ve LGBTİ+’lar adına konuşacağım. SOL Parti tüzüğünde erkek şiddetine karşı olduğunu belirtiyor. Uğruna mücadele ettiğimiz değer için dava açtık. Bu davanın siyasi konjektürden bağımsız olmadığını bilsem de Anayasa’mız hala duruyor.

Birçok avukat arkadaşım, sözleşmeden çekilme kararının usule aykırı olduğu belirtti. Evet, çekilme usule aykırı. Çekilme kararı usule uygun olsa itiraz etmeyecek miydik? Cumhurbaşkanı Kararnamesi’nden sonra 495 kadın cinayeti işlendi. Bu size sayı gibi gelebilir ama bizim için 495 kız kardeş demek,

evlere düşen ateş demek. Çekilme kararının usul dışında esastan da iptal edilmesini istiyoruz.

Sol Parti Avukatı Damla Atalay da “Yaşam hakkı en temel haktır. Devlet, yurttaşın yaşama hakkını korumak zorundadır. Ülkemiz kadın ve çocuk mezarlığına dönüştü. Kadınlar her yerde erkek şiddetine maruz bırakılıyor. Devlet erkek şiddetini önlemek şöyle dursun faillirin sırtını sıvazlıyor” diye konuştu.

Sol Parti adına savunma yapan Selin Nakıpoğlu, “İktidar partisi, ‘İlk imzacısıyım’ diye 2011 ila 2014’lerde reklamını yaptığı, ilk imzacısı olmaktan dolayı gurur duyduğunu açıkladığı, hatta dönemin başbakanının ‘Bu sözleşmenin destekçisiyim, diğer ülkelerin onaylanmasında taşları da döşeyeceğim’ diyerek

öncüsü olduğu düzenlemeyi uygulamadı. Ve nihayetinde 19 Mart gece saatlerinde Cumhurbaşkanı kararıyla Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden imzayı çektiği açıklandı. Bir süredir bazı kesimlerce hedef haline getirilen İstanbul Sözleşmesi ile ilgili olarak verilen bu karar tarihin kara sayfalarında yerini bulmuştur.

İmza çekildikten sonra teşekkür sırasına giren tarikat ve cemaatlerin sözleşmeden çekilmenin sonuçlarını, başka bir yaşam biçimi tahayyülü ile değerlendirmelerine özel bir anlam yüklenmelidir. Ne acı! Bu sözleşmenin iptali bir zafer mi? Olsa olsa bu bir Pirus zaferidir. Kaybedeni de Türkiye’deki kadınlar, çocuklar, LGBTİ+’lardır” dedi.

Malatya Barosu adına Sibel Suiçmez savunma yaptı. Suiçmez, şunları kaydetti:

Sözün bittiği yerdeyiz, ya hukuk? Hukukun bittiği yerde miyiz? Hukukun bittiği yerde olup olmadığımızı siz değerli yargıçlar gösterecektir. Korku aslında çok insani bir duygudur. Bilinçli ve sistematik olarak korkutmak için kullanıldığında yıldırır, biat ettirir. Korkuyu ancak umut ortadan kaldırabilir. Umut en büyük güçtür.

Alanda mücadele eden biz kadın hakları savunucuları korkunun karşısındayız. Susmuyoruz, korkmuyoruz, biat etmiyoruz.

Dava açan kurumların ardından Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü Milletlerarası Anlaşmalar Daire Başkanı Emre Topal, Cumhurbaşkanlığı kararını savundu. Buna karşın cevap haklarını kullanmak isteyenlerden sözler alındı.

Danıştay Savcısı, İstanbul Sözleşmesi’nin fesih kararının iptali yönünde mütalaa verdi

Danıştay Savcısı Aytaç Kurt, mütalaasını tekrarladı. Kurt, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptaline karar verilmesini talep etti.

Mahkeme heyeti, kararını sonra açıklayacağını söyledi.

Davalar 14 ve 23 Haziran’da görüşülmeye devam edecek.

Duruşma öncesi açıklama: “Kurul, İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili kararlarında Cumhurbaşkanlığı lehine tavır koymuştu”

Duruşma öncesinde Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) tarafından bir basın açıklaması yapıldı. Platform adına basın metnini Avukat Selin Nakıpoğlu okudu. İlk duruşmaya bin avukatın katıldığını hatırlatan Söyleyen Nakıpoğlu, şöyle konuştu:

Mahkeme salonu içeresindeki onlarca, adliye önündeki yüzlerce, ülke çapında ise milyonlarca kadının meşru talebi karara bağlanacak. Bir tarafta tek kişilik kararlar varsa diğer tarafta biz milyonlarız. Biz imzanın çekildiği günden önce de sonra da ‘İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz’ diyoruz.

Her daim söylediğimiz gibi, eşit yurttaşlık kavramına tahammülleri olamayanların yapmış olduğu karalama ve saptırmalarla Sözleşme’den imza çekildi. Ve şimdi sıra ‘ben istedim oldu’ kararına karşı açtığımız davaların duruşmasına katılmaya geldi. Neden bu kadar emek? Neden bu kadar mücadele?

Çünkü bu kavga karanlıkla aydınlığın kavgası. Hukukun gücüne, adalete, toplumsal cinsiyet eşitliğine inananların mücadelesi. Bu değerlere inanan herkesin bu mücadelede olması gerekir. Kadına yönelik erkek şiddetinin en yaygını en çok yaşanılanıdır; küfre, hakarete maruz kalmak, aşağılanmak…

Örneğin birkaç gün önce Cumhurbaşkanı’nın geziye katılan vatandaşlar için sarf ettiği sözü duyunca şaşırmadık. Evet duyduklarımızın en kötüsüydü ama ülkenin yarısına yöneltilen ilk hakaret değildi. ŞYıllardır dediğimiz gibi, siyasal iktidarın şiddet içeren, bağırıp çağıran dili, erkeklerin cesaretlenmesine yol açıyor.

AKP iktidarında kadına yönelik şiddetin bu kadar artmasının en önemli nedenlerinden biridir bu. Geçen hafta, 1 Haziran günü kadın cinayetlerini durdurmak amacıyla kurulmuş olan bir derneğin, hiç bir somut olguya dayanmayan kapatma davasının ilk duruşması yapıldı.

Siyasi iktidar, muhalif kesimlere, ve özelde kadın siyasetçilere, kadın ve LGBTİ hakları savunucularına, kadın sanatçılara sistematik olarak taciz ve baskı uyguluyor; kadına karşı eril şiddeti teşvik de ediyor. Hukuk devleti olma yolundan uzaklaştıkça uzaklaşıyoruz.

Sizi dört gün önceye götürmek istiyoruz; dört gün önce 6. Yargı Paketi niteliğindeki 24 maddelik “Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Teklifte “Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun,

Danıştay içerisinde seçim ile belirlemesi” nin ertelenmesini öneren maddeler var. Bu durum Yürütmenin Anayasa’ya ve yargı bağımsızlığına çok açık müdahalesidir. Anımsayacağımız gibi söz konusu mevcut üye yapısıyla Kurul, İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili kararlarında Cumhurbaşkanlığı lehine tavır koymuştu.

Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi kararında görüldüğü üzere yürütme; kendi lehine karar alabilecek üye sayısı ve yapısında değişiklik olmamasını sağlamaya çalışıyor. Kurulda sayısal olarak iktidar ağırlığı devam etsin çabasıyla birlikte unutulmamalı ki bu kurul İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin dava sürecinde

yine son sözü söyleyecek. Bizler nasıl bir eşitlik karşıtı iklim içinde olduğumuzun çok farkındayız. Tıpkı İstanbul Sözleşmesi’nin feshi gibi hiçbir şeyin güncel siyasi oyunlar uğruna yapılmadığını biliyoruz. Hiçbir şeyi hafife almıyoruz, ama umutluyuz. Cesaretimize, mücadele azmimize ve dayanışmamıza güveniyoruz.

Selin Nakıpoğlu’dan sonra Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Avukat Müjde Tozbey Erden, CHP Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka, HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Sol Parti MYK Üyesi Göksu Cengiz söz aldı.(sendika.org)

yukarı çık
0
Paylaşım