Menu
RSS

Antalya Barosu Eski Başkanı Balkan: Tarihimizin En Tehlikeli Kadrosuyla, Bir Siyasal Anlayışla Karşı Karşıyayız

Antalya Barosu Eski Başkanı Balkan: Tarihimizin En Tehlikeli Kadrosuyla, Bir Siyasal Anlayışla Karşı Karşıyayız

Antalya Barosunun bir önceki dönem başkanı Avukat Polat Balkan TBB Altı Aylık Dönem Değerlendirme Toplantısındaki konuşmasında ülkedeki mevcut iktidarı değerlendirerek,

aynı zamanda seçimlerle ilgili oldukça vahim sonuçlar olabileceği konusunda tespitlerini anlattı. Ülkemizdeki mevcut siyasal iktidarın yapısını anlatırken “Dolayısıyla içinden geçtiğimiz sürecin siyasal terminolojiden karşılığı faşizmdir. Faşizmle her türlü mücadeleyi yapmamız gerekir” dedi.

Polat Balkan kürsüden yaptığı konuşmada mevcut iktidarı ve karşısında ne yapmak gerektiğini şöyle anlattı:

“Buraya çıkınca çok rahat ediyorum. Kendimi evimde gibi hissettiğimden içimden geçen her şeyi olduğu gibi söyleme fırsatı yakaladığımı düşünüyorum. Herkesin de beni olduğum gibi tanımasını istediğim için rahat ediyorum bir anlamda.

Ben önce bir siyasi iklim değerlendirmesi ve politik çözümleme yapıp ardından kendi iç dünyamıza ilişkin, son altı aylık genel manzaraya ilişkin genel düşüncelerimi dile getireceğim.

Öncelikle Atatürk ilke ve devrimlerine, cumhuriyetin erdemlerine, demokrasinin kazanımlarına savaş açmış, bizi var eden, geleceğe taşıyacak bu ilke ve değerlerin köküne kibrit suyu dökmekle uğraşan bir siyasal anlayış. Kendisini tarikat ve cemaatlere teslim etmiş,

tarikat ve cemaatlerin önünde diz çökmüş bu siyasal anlayış olduğu sürece biz elbette avukatlar ve hukukçular olarak buna karşı direneceğiz. Direnmek durumundayız. Aksi takdirde varlık nedenimiz ve meşru kaynağımız ortadan kalkar diye düşünüyorum”

Haberin Videosu:

Türkiye Demokratik Bir Devlet Değildir

Balkan konuşmasını şöyle sürdürdü: “Gerek 2017 Genel Kurul’unda yani 16 Nisan 2017’de yapılan ve faşizme evrildiğimiz referandumdan bir ay sonra yapılan 2017 Genel Kurulunda, gerek 2019’da Samsun’da yapılan Mali Genel Kurulda, gerekse geçtiğimiz altı ay önce yapılan genel kurulda benzer şeyleri söyledim.

Bu siyasal anlayış olduğu sürece benzer şeyleri söylemeye devam edeceğim. Çünkü ben, avukat kimliğimle, insan yanımla devletin başı, yürütmenin başı, AKP’nin başı olan bir cumhurbaşkanının hatıra defterini okumak istemiyorum. Temel problem budur.

Bakın şu tespiti yapmamız gerekir; 16 Nisan 2017’de referandumdan sonra Türkiye Anayasal bir devlet olmaktan çıkmıştır. Türkiye yalnızca Anayasası olan bir devlettir. Türkiye demokratik bir devlet değildir. Türkiye bir hukuk devleti de değildir,

Türkiye Laik bir devlet de değildir. Bunun için örnek gösterebileceğimiz onlarca, yüzlerce somut görüntüler var.

Orhan Bursalı’dan Alıntılar

Bunu niçin anlatıyorum? Bugünleri yaşamamıza neden olan, beslenme kaynağı siyasal İslam olan, bu siyasal anlayış artık hem cumhuriyetin hem de devletin varlığını açıkça tehdit eder bir boyuta gelmiştir. Birkaç örnek vereceğim. Mutlaka bu genel kurulda bu isimlerin kayıtlara geçmesini çok önemsiyorum ben.

Yoksa eksik kalır diye düşünüyorum.

Cumhuriyet yazarı Bursalı’dan örnekler vereceğim; son bir ayda iki kez dile getirdi, “ASDER, ASAP, SADAT gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Geçmiş tarihte Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp Dairesi, JİTEM neyse SADAT’da odur. Fakat bunlardan daha da tehlikelidir. Tam da az önce dediğim nedenlerle.

Açık kaynaklardan çok kolaylıkla okuyabileceğimiz kaynaklarında dile getiriyorlar. Mehdi gelinceye kadar ortam hazırlıyorlarmış, temel dertleri bir İslam Konfederasyonu oluşturmakmış, bu İslam Konfederasyonu’nda başkenti İstanbul olacakmış ve o mehdi gelip halife olacakmış.

Bu yapının başında olan sözümona emekli asker Cumhurbaşkanının baş danışmanlığını yaptı. Bunu unutmamak gerekir.

Seçim Güvenliği

Son zamanlarda biliyorsunuz seçimlerle ilgili çok can alıcı gündemler var. Tam da bu anlamda benim çok somut bir önerim olacak; Türkiye Barolar Birliği Sayın Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerimizden, gerekirse elimizdeki bütün işleri bir kenara bırakıp hayat memat meselesi olacak sandık ve seçim güvenliği ile ilgili,

bugüne kadar karşılaşılan sorunlarla da yola çıkararak birinci önceliğe bunu koyarak, her olasılığı da masaya yatırarak bir çalışma yapmanın tam da zamanıdır diye düşünüyorum. Çünkü yine Cumhuriyet yazarı Orhan Bursalı iki kez yazdı; ki bu Orhan Bursalı’da 2014 yılında Kırmızı Kedi yayınevinden çıkan çatışmanın anotomisi kitabında;

AP cemaat arasındaki ittifak çatırdıyor, bunun ilk işaret fişeği 3 Temmuz Şike Davası ile verildi, ikinci fişeği 7 Şubat 2002’de MİT müsteşarının gözaltına alınmak istenmesi ile verildi, üçüncü işaret fişeği de 17-25 Aralık’ta ortaya saçılan olağanüstü hırsızlık, yolsuzluk dosyalarının dışında o gizli bilgiler,

görüşme kayıtları vesaireyi, bu çatışma eşyanın doğası gereği, diyalektik materyalizmin gereği Ankara’da bir darbe ve darbe girişimiyle sonuçlanır dedi. 2016’da da darbe girişimi oldu.

Seçimsiz Bir Süreç Yapabilirler

Aynı Orhan Bursalı kamuoyunun önüne bir tartışma attı. Bunun üzerine durmalıyız. Diyor ki özetle: Bu siyasal iktidar bu kadar derinleşen ekonomik krizin nedenlerini, sonuçlarını bilemeyecek, öngöremeyecek kadar bilgisiz, donanımsız bir siyasal iktidar değil.

Tarihimizin en derin ekonomik krizin siyasal bir hedef doğrultusunda yaratıldığı düşünülebilir. Çünkü Anayasada özel bir hüküm var, biliyorsunuz. Münhasıran Cumhurbaşkanına seçimleri altı ay erteleme yetkisi veriyor. Ardından bu yetki parlamentoya geçiyor ve parlamentoya geçtikten sonra da artık onun sınırı yok.

Seçimsiz bir süreç te olabilir teorik olarak mümkün ve bu siyasal İslamcı anlayış hiçbir değer yargısı, hiçbir kural tanımadan aklımıza gelmeyecek herşeyi yapabilir.

Bakın; çok net ifade ediyorum, adalete, demokrasiye, hukuka savaş açan, hiçbir değer yargısı olmayan bir yapıyla karşı karşıyayız. Tarihimizin en tehlikeli kadrosuyla, bir siyasal anlayışla karşı karşıyayız.

Objektif olmak gerekirse, Ümit hocanın dediği gibi gerçekçi olmak gerekirse, çok sert, çok kırıcı, kanın bile dökülebileceği, çok canımızın yanabileceği bir sürece gireceğiz.

Elbette aydınlığa kavuşacağız, elbette günün birinde motorları maviliklere sürebileceğiz ama böyle bir süreci yaşayacağız.

Faşizmle Her Türlü Mücadeleyi Yapmamız Gerekir

(Balkan baroların bazı olumsuz gelişmeler karşısında hem de gezi gibi bir dava karar aşamasında yeterli tavrı almadığını vurgulayarak bu konuya dikkat çekmek istediğini belirtti)

Son olarak çağımızın en entelektüel, en yetkin insanlarından biri olan Umberto Eko’nun faşizm tanımlamasıyla sözlerimi tamamlamak istiyorum. “Faşizme göre bireylerin, birey birey hakları yoktur.  Yurttaşlar temsil gücünü yitirdiklerinden eylemde bulunmazlar. Onlardan yalnızca halk rolünü oynamaları istenir.

Dolayısıyla halk teatral bir kurgudur” Karşımızdaki gücün halka bakışı budur. Dolayısıyla içinden geçtiğimiz sürecin siyasal terminolojiden karşılığı faşizmdir. Faşizmle her türlü mücadeleyi yapmamız gerekir.”

yukarı çık
0
Paylaşım