Menu
RSS

ANSİAD Başkanı Akın Akıncı: Depremin Yol Açtığı Büyük Can Kaybının Sorumluluğu Üstlenilmeli

ANSİAD Başkanı Akın Akıncı: Depremin Yol Açtığı Büyük Can Kaybının Sorumluluğu Üstlenilmeli

6 Şubat tarihinde Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremler sonrası hazırladıkları deprem afeti tespit ve öneri raporunu paylaşan ANSİAD Başkanı Akın Akıncı,

“Depremin yol açtığı büyük can kaybının sorumluluğu üstlenilmeli” dedi.

Antalya Sanayici ve İş İnsanları Derneği (ANSİAD) tarafından 2023 Kahramanmaraş Depremi Afet Tespit ve Öneri Raporu hazırlandı. Dün sabah Antalya Gazeteciler Cemiyeti (AGC) toplantı salonunda Yönetim Kurulu Üyeleri ile birlikte gazetecilerle bir araya gelen ANSİAD Başkanı Akın Akıncı, hazırladıkları raporu kamuoyu ile paylaştı.

“Depremin yol açtığı büyük can kaybının sorumluluğu üstlenilmeli, deprem bölgesindeki ve bölge dışındaki depremzedelerin yaşam koşulları hızla iyileştirilmeli, deprem bölgesinin yeniden inşası yeni bir bölgesel kalkınma vizyonuyla planlanmalı, deprem felaketinden çıkarılması gereken dersler,

Türkiye ekonomik vizyonu deprem ve iklim değişikliği riskleri dikkate alınarak yeni bir temele oturtulmalı ve depremden eğitim sistemimizle ilgili dersler çıkarmalıyız” şeklinde 5 ana başlık altında hazırlanan raporu paylaşan Akıncı, raporda yer alan önemli tespit ve önerilere dikkat çekti.

Depremin boyutları ne kadar büyük olursa olsun, deprem risklerinin bilinmesine rağmen gerekli hazırlıkların yapılmamasının ve afet yönetiminin gerekli hızda yürütülememesinin sonuçlarının göz ardı edilemeyeceğini vurgulayan Akıncı, büyük can kaybının sorumluluğunun üstlenilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen iki büyük depremin, başta 11 ili doğrudan olmak üzere bütün ülkeyi deriden etkilediğini söyleyen Akıncı, “Yaşamış olduğumuz bu büyük deprem felaketi, 50 bine yakın can kaybı ve 115 bin kişinin yaralanmasına neden olarak korkunç bir yıkıma yol açmıştır.

Milyonlarca insanımız evsiz kalmış, tarihi eserlerle birlikte kentlerimizin tarihi yok olmuştur. ANSİAD Yönetim Kurulu olarak bu depremde hayatlarını, yakınlarını, geleceklerini kaybeden vatandaşlarımız ve ülkemizin geleceği adına tespit ve önerilerimizi kamuoyu ile paylaşmayı

aynı zamanda tarihe de not düşmeyi görev olarak kabul ediyoruz” diye konuştu.

“Depremin boyutları ne kadar büyük olursa olsun, deprem risklerinin bilinmesine rağmen gerekli hazırlıkların yapılmaması ve afet yönetiminin gerekli hızda yürütülememesinin sonuçları göz ardı edilemez” diyen Akıncı, şunları kaydetti:

“Bu depremde, Türkiye genelinde ve deprem bölgesinde deprem riskine ve deprem durumunda afet yönetimine ilişkin olarak gerekli hazırlıkların ve çalışmaların yapılamadığı anlaşılmıştır. Depremin üzerinden haftalar geçmesine rağmen beklenen depreme karşı gerekli hazırlıkların neden yapılmadığı ve

 

deprem sonrası müdahalede neden bu kadar eksik kalındığı hususunda bir sorgulama hala yapılmadı. Yunanistan’da 46 kişinin yaşamını kaybettiği tren kazasına karşı gösterilen hassasiyet bizim 50 bine yakın can karşısında gösterdiğimiz hassasiyetten daha yüksek.

İlgili kurumların, karar ve yetki mercilerinin, bakanlıkların, belediyelerin, Kızılay ve AFAD’ın, meslek kuruluşlarının, medyamızın, sivil toplumumuzun, siyaset dünyamızın bu sorumluluğu üstlenmemesi normal karşılanamaz. Demokrasinin amacı 5 yılda bir seçim yapmak değil,

bütün kurumların her gün hesap vererek vatandaşın vicdanını tatmin etmesidir. 50 bine yakın can kaybının sorumluluğu birkaç yüz müteahhit, mühendis ve bürokrattan ibaret kalamaz, böyle bir felaketin öncesinde ve sonrasında hatası, kusuru, eksiği, yanlışı olan herkes gereğini yapmak zorunda.”

“Depremzedelerin Yaşam Koşulları Hızla İyileştirilmeli”

Deprem bölgesinde Hatay, Kahramanmaraş, Malatya yoğun olmak üzere 240 bin civarında binanın, 850 bin civarında bağımsız birimin yıkılmış veya yıkılacak durumda olduğunu söyleyen Akıncı, “Ayrıca 4 bin bina ve 166 bin bağımsız birimin orta hasarlı, 431 bin bina ve 1 milyon 600 bin bağımsız birimin ise

hafif hasarlı olduğu belirlenmiştir. Hasar tespitlerinin tamamlanmasıyla bu rakamların bir miktar daha yükselmesi mümkün. Dolayısıyla da 5 milyon civarında insanın evsiz kaldığı anlaşılmakta. Hükümet tarafından yaklaşık 1 milyon aileye 10 bin TL yardım yapılmış, bunun dışında taşınma ve kira destekleri sağlanmıştır.

Bölgeden kamu kurumları tarafından transfer edilen 3,3 milyon civarında kişinin göç ettiği tahmin edilmekte. Bunların içinde 1,1 milyon vatandaşımız yurt ve misafirhanelere, 137 bin vatandaşımız ise otellere yerleştirilmiştir. AFAD’ın açıklamasına göre çadırlarda 1 milyon 440 bin,

konteynerlerde 34 bin kişiye hizmet sunulmakta. Konteyner sayısının artırılarak 500 bin kişilik bir kapasiteye ulaşması hedeflenmekte. Kamu tarafından diğer bölgelere transfer edilenlere yurt ve misafirhanelerde barınma ve yemek hizmeti sunulmakta, belediyeler ve STK’lar tarafından da ayni yardımlar sağlanmakta” dedi.

Antalya’ya göç eden depremzede sayısının 200 bin civarında olduğunun tahmin edildiğine işaret eden Akıncı, “Hükümet tarafından bölgede 1 yıl içerisinde yaklaşık 500 bin konut ve işyeri inşa edileceği, konutların 20 yıl vadeli faizsiz krediyle, işyerlerinin ise 8 yıl vadeli düşük faizli krediyle depremzedelere sunulacağı açıklanmıştır.

Şu aşamada üzerinde durulması gereken husus çadırlarda yaşayan 1,4 milyon kişinin ve diğer bölgelerde geçici olarak misafir edilen depremzedelerin 1 yılı nasıl geçireceği. Gelecek kış dönemi de dikkate alınarak bölgede daha yaşanabilir geçici barınma koşullarının sağlanması gerekli” diye konuştu.

Bu konudaki önerilerini sıralayan Akıncı, şunları ifade etti:

“Suriye hükümeti ve Avrupa Birliği’yle iş birliği yapılarak deprem bölgesindeki Suriyeli göçmenlerin ülkelerine dönüşleri için gerekli koşullar sağlanmalı. Deprem bölgesinde çadır kentler yerine eğitim, sosyal ve ticari yaşamı başlatacak biçimde konteyner kentler oluşturmaya öncelik verilmeli.

Bölgede tarım, sanayi, hizmet sektörlerinin canlanması için kısa çalışma ödeneği dışında çalışanların vergi ve SGK prim kesintilerinin düşürülmesi gibi istihdam teşvikleri sağlanmalı. Diğer bölgelerdeki depremzedelerin yurtlarda veya otellerde geçici konaklamalarının uzun süre devam edemeyeceği dikkate alınarak

alternatif çözümler geliştirilmeli. Depremzedelere bir yıl konaklama imkânı sağlayabilecek otel bölgeleri belirlenmeli ve bu konaklamanın mali yükü otellere bırakılmadan karşılanmalı. Depremzedelerin yoğun göç alan, konut fiyatlarının ve kiraların zaten çok hızlı biçimde arttığı Antalya ve Mersin gibi illerde değil,

nüfus kaybeden il ve ilçelerde kurulacak konteyner kentlere transferleri düşünülmeli.”

Büyük bir yıkımla karşı karşıya kalan ilçelerin yeniden inşasının sadece konut inşası olarak değil, yeni bir kentleşme anlayışını içeren, cazip ekonomik ve sosyal yaşam imkanlarına sahip kent inşası olarak planlanması gerektiğinin altını çizen Akıncı, “Kısa vadeli planlar dışında uzun vadeli bölgesel kalkınma stratejisi belirlenerek

bölgede yeni üretim merkezlerinin kurulması öngörülmeli. Yeni sanayi ve tarım yatırımları teşvik edilmeli. İstanbul ve Marmara bölgesi başta olmak üzere deprem riskinin yüksek olduğu sanayi bölgelerindeki tekstil, giyim, gıda, kimya, çimento ve yapı malzemeleri gibi sektörlerdeki tesislerin bölgeye transferlerine yönelik teşvikler artırılmalı.

Bölgenin yeniden inşasında yenilenebilir enerji kullanımı gibi çevreci yaklaşımlar temel alınmalı ve yeniden inşa programı ülkemiz ekonomisine en yüksek katkıyı sağlayacak koşulları taşımalı” dedi.

“Çıkarılması Gereken Dersler Var”

Deprem afetinden çıkarılması gereken dersleri de 5 başlık altında anlatan Akıncı, Kamu görev ve hizmetleri sisteminin, afet yönetim sisteminin, kent planlaması sisteminin, konut üretim sisteminin değişmesi gerektiğini söyledi. Akıncı, bütün ilçelerin deprem master ve afet yönetim planlarının hemen hazırlanması gerektiğinin de altını çizdi.

Akıncı, çıkarılması gereken dersleri şöyle özetledi:

“AFAD ve Kızılay gibi kurum ve kuruluşların siyaset üstü bir konumda kalmasının önemi deprem felaketiyle anlaşılmış bulunmakta. Teknik uzmanlık alanlarında bütün kurumlar kurumsal bağımsızlık ve liyakat esaslarıyla çalışmalı, Hükümet ve TBMM planlama ve performans denetimi dışındaki alanlara müdahale etmemeli.

Ülkemizin afet yönetim sistemi değişmeli, afet yönetim ve müdahale örgütlenmesinde ulusal ve il bazlı yapılanmadan, ulusal-bölge-il-ilçe-mahalle birimlerini içeren yeni bir sisteme geçilmeli. Afet yönetim ve müdahale sisteminde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin rolü ve hazırlıkları güçlendirilmeli.

Afet yönetim ve müdahale sisteminde bilişim teknolojilerinden hazırlık, erken uyarı, müdahale ve yardım gibi her süreçte etkin biçimde yararlanılmalı. Afet yönetim ve müdahale sisteminde sivil toplum kuruluşlarının planlama, denetim, müdahale süreçlerindeki rolleri güçlendirilmeli.

Türkiye mekân planlaması uzun vadeli dengeli, sürdürülebilir, dirençli kentler ve ekonomi yaratmak üzere yeni bir anlayışla hazırlanmalı. Taşıma kapasitesini aşan il ve ilçelerde yeni imarlar durdurulmalı, tersine göç hızlandırılmalı. Kent imar planları, ulusal mekan planlarına göre en az 20 yıllık perspektifle hazırlanmalı ve

halk oylamasına sunulmalı. İmar planında parsel bazlı plan değişikliklerine son verilmeli. Hazineye ve Belediyelere ait arsa ve araziler satılmamalı, tahsisler bölge ve sektör planlarına bağlı olarak sivil toplum katılımı ve onayıyla kararlaştırılmalı. Her türlü teknik veriden uzak imar barışı gibi uygulamalardan kesinlikle vazgeçilmeli.”

“Konut Üretim Sistemi Değişmeli”

Konut üretim sisteminin değişmesi gerektiğini vurgulayarak, Türkiye’nin konut üretiminde teknoloji, tasarım, enerji gibi her boyutta yeniliklerle yeni bir yol açması gerektiğinin altını çizen Akıncı, “Arsa ve arazi mülkiyeti dokunulmaz bir alan olmaktan çıkmalı, kamu yararı çerçevesinde mülkiyet ve

miras kuralları yeniden belirlenmeli, arsa, arazi ve konut spekülatif yatırım alanı olmaktan çıkarılmalı. Birçok gelişmiş ülkede uygulandığı gibi arazi mülkiyeti tarımsal üretim planlaması kurallarına tabi olmalı. Arsa ve konut mülkiyeti temerküzü katı bir vergilemeyle önlenmeli. Konut üretim sektörü disiplin altına alınmalı,

kayıt dışılığa hemen son verilmeli, sektörde yalnızca verimlilik ve kalite artışı sağlayacak ölçek ekonomisine uygun şirket ve kooperatiflerin faaliyet göstermesine izin verilmeli. Konut üretiminde kamu-özel sektör ortaklığı halka açık, STK’ların yer aldığı yeni girişim modelleriyle güçlendirilmeli” diye konuştu.

“Fay Hatları Haritaları Yenilenmeli”

Deprem sonrası Türkiye’nin fay hatları haritalarının yenilenmesi gerekliliğinin de ortaya çıktığına işaret eden Akıncı, fay araştırmalarının uluslararası kuruluşların desteğiyle hızlandırılması gerektiğini dile getirdi. Akıncı bu konuda deneyimli ülkelerle işbirliği yapılabileceğini vurguladı.

“Kentlerin Güçlü Ve Dirençli Bir Ekonominin Temeli Olması Sağlanmalı”

Depremden Türkiye ekonomisinin uzun vadeli gelişimi için dersler çıkarılması gerektiğini de belirten Akıncı, “Ülkemizde 7 milyona yakın konutun risk altında olduğu ve yenilenmesi gerektiği, bunun büyük bir ekonomik kayıp ve finansman ihtiyacı anlamına geldiği bilinmekte. 

Beklenen büyük deprem riskleri, iklim değişikliği riskleri dikkate alınarak yıkımları beklemek yerine yeni kentlerin güçlü ve dirençli bir ekonominin temeli olması sağlanmalı. Kentlerimizin depreme dayanıksız konut stoku dışında plansız büyüme, betonlaşma, trafik yoğunluğu, hava kirliliği,

aşırı fosil enerji tüketimi özellikleriyle ekonomide verimliliği desteklemediği ortada. Deprem ve iklim değişikliği risklerine hazır, fosil enerji tüketimini ciddi düzeyde düşürecek, akıllı sistemlerle su tasarrufu ve her tür atık tasarrufu sağlayacak, bilişim altyapısıyla geleceğin sektörlerinin gelişmesini destekleyecek,

çağdaş eğitim ve sosyal altyapı donatılarıyla beşeri sermaye gelişmesini hızlandıracak yeni kent alanları kurarak inşaat maliyetlerinin ekonomiye yüksek katma değer sağlayacak yatırımlara dönüşmesini sağlayabiliriz” ifadelerini kullandı.

“Eğitim Sistemi Baştan Sona Yeniden Ele Alınmalı”

Son olarak depremden eğitim sistemi ile ilgili de dersler çıkarılması gerektiğinin altını çizen Akıncı, açıklamasını şöyle tamamladı:

“Depremin yol açtığı büyük yıkımda gündeme gelen konulardan birisi de mühendislik eğitiminin yetersizliğidir. Ülkemizde üniversite sayısında hızlı artışa karşılık eğitim ve öğretim kalitesinde artış değil, düşüş olduğu değerlendirmesi, kamuoyunda görüş birliği sağlanan az sayıda noktadan birisidir.

Yetkin mühendislik yasası acilen ele alınıp, uygulamaya geçilmelidir. Yapı denetim kuruluşlarında görev alan teknik elemanların yeterlilikleri sorgulanmalı, bu konuda çeşitli eğitim programları sonucunda açılacak sınavlarda başarı şartı getirilmeli.

Taşıyıcı sistem projelendirmelerinde kullanılan mesleki bilgisayar yazılımları ulusal veya uluslararası üniversiteler tarafından akredite edilmeli. Deprem felaketiyle birlikte ülkemizde meslek liselerinin, teknisyenlik ve mühendislik eğitimlerinin sayısal olarak yetersiz kaldığı ve arama-kurtarma uzmanı ile

teknisyen eğitimi gibi alanlarda yetişmiş kalifiyeli personellere daha fazla ihtiyacın olduğu daha net görülmüştür. En önemlisi, orta öğretimde üniversite sınavı merkezli eğitimin coğrafya, jeoloji, deprem, iklim değişikliği, afet ve çevre gibi birçok konuda bilinçlenmeyi engellediği de artık görülmeli ve

eğitim sistemimiz çağdaş bir temelde baştan sona yeniden ele alınmalıdır.” Açıklama sonrası Akıncı, kendisine yöneltilen soruları cevapladı

yukarı çık
0
Paylaşım