Menu
RSS
Antalya’da CHP’li Belediye Başkanları ve Adaylarından Sandığa Videolu Çağrı

Antalya’da CHP’li Belediye Başkanları ve Adayların…

Antalya’nın Büyükşehir Belediy...

Başkan Böcek’e Kaş’ta Sevgi Seli

Başkan Böcek’e Kaş’ta Sevgi Seli

Antalya Büyükşehir Belediye Ba...

CHP Konyaaltı Belediye Başkan Adayı Kotan: Bu Kenti Birlikte Yöneteceğiz

CHP Konyaaltı Belediye Başkan Adayı Kotan: Bu Kent…

CHP Konyaaltı Belediye Başkan ...

Sandığa Son 10 Gün: Seçim Yasakları Başladı

Sandığa Son 10 Gün: Seçim Yasakları Başladı

YSK'nın takvimine göre seçim y...

Antalya Mimarlar Odası: 12 Parti Yerel Seçim Manifestomuza Cevap Vermedi

Antalya Mimarlar Odası: 12 Parti Yerel Seçim Manif…

Mimarlar Odası Antalya Şubesi ...

Antalya DİSK: İşçiler Varsa Umut da Var

Antalya DİSK: İşçiler Varsa Umut da Var

DİSK Akdeniz Bölge Temsilcisi ...

Başkan Böcek Sahurunu Öğrencilerle Yaptı; Sahur Sofrasını Kendi Hazırladı

Başkan Böcek Sahurunu Öğrencilerle Yaptı; Sahur So…

Antalya Büyükşehir Belediye Ba...

Prev Next

7 Haziran seçimi öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Kürt sorunu yok. Dolmabahçe Mutabakatı yok. Çözüm süreci de yok” diyerek, görüşme masasını tekmelemesinden beri Kürt sorununun çözümünde girilen “askerle çözüm” yolunda bugün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde yeni kulvara sürüklendi.

Cumhurbaşkanı ve onu bir adım gerisinden izleyen Başbakan, AKP propagandası; HDP, onun eş başkanları ve milletvekillerine karşı; bölücülükten “terör örgütü yandaşlığı”na kadar çeşitli suçlamalarla, bir kampanya sürdürüyorlar.

Bu kampanya, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın HDP’nin iki Eş Başkanı Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın “dokunulmazlıklarının kaldırılması” gerektiğini söylemesinden sonra artık yeni bir aşamaya geçmiştir. Artık AKP propagandası “Bakın artık herkes her fikri savunuyor”dan şimdi, “Milli ve yerli olmayan fikirlerin savunulmasının yasak olduğu bir döneme” geçildiği anlaşılmaktadır. Ki, onun için “Yeni bir anayasa tartışmasına başlarken Meclisteki 59 HDP’li milletvekili ve onlara oy veren altı milyon kişi dikkate alınmamaktadır.

Son aylarda AKP propagandasının en tipik özelliği, ne toplantısına gitmiş olurlarsa olsunlar, ne amaçla kürsüye çıkmış olurlarsa olsunlar; sözlerini HDP’yi, eş başkanlarını ve yerine göre de vekillerini ağızlarına gelen her suçla suçlayarak, ellerindeki her karayı çalarak tamamlamaktadır. Bu karalama, yalan ve iftira kampanyası şimdi; bir yandan HDP’nin kapatılması için savcıların harekete geçirilmesi öte yandan da öncelikle HDP eş başkanlarının, sonra da “mimlenme” sırasına göre vekillerin “dokunulmazlıklarının” peyderpey kaldırılması tehdidi ile sürdürülme aşamasına gelmiştir.

HDP Eş Başkanları Demirtaş ve Yüksekdağ başta olmak üzere HDP’li vekiller, dokunulmazlıklarının kaldırılmasına itiraz etmiyorlar. “Hodri meydan! Bizim dokunulmazlıklarımız kaldırılsın. Ama tüm vekillerin kürsü donulmazlığı dışında dokunulmazlıkları kaldırılsın!” demektedirler.

CHP yıllardır bu konuda deyim yerindeyse dillerinde tüy bitti. Dokunulmazlıklar konusunda defalarca kanun hazırlayıp meclise sundukları halde AKP oyları ile reddedildi.

Salı günü gurup konuşmasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yine bu konuya değindi.

“Dokunulmazlıklar konusunda CHP’nin tavrı çok açık, çok net. Programında da, bildirgelerinde de her yerde yazılı. Kürsü dokunulmazlığı hariç dokunulmazlıklar kalksın. Neden? İsterseniz şöyle bir kamuoyu yoklaması yapsınlar, hükümet yapsın. Vatandaşa sorsunlar: Siz yolsuzluklara adı bulaşan bir milletvekili istiyor musunuz? Adı hırsızlığa karışan bir milletvekili istiyor musunuz? Siz ihale takipçisi milletvekili istiyor musunuz? Siz halkı değil de cebini düşünen milletvekili istiyor musunuz? Bunlara “Hayır” diyorlarsa o zaman bu dokunulmazlıkları yeniden düzenleyeceğiz. Vatandaş “hayır” diyorsa dokunulmazlıkları düzenleyeceğiz. Diyorlar ya “Referandum, Referandum…” Gidelim soralım vatandaşa, vatandaş “Hayır, ben yolsuzluğa bulaşan adamın Mecliste ne işi var? İhale takipçisi bir adamın Mecliste ne işi var? Cebini düşünüp de fakir fukarayı düşünmeyen bir milletvekilinin Mecliste ne işi var diyorsa gereğini yapalım. Tabii, Allah büyüktür arkadaşlar. Başkan, başkan diye yanıp tutuşan en sonunda Başkanlık için Hitler örneğini verdi. Pes yani! Pes yani! Konuşuyor, hatırlar mısınız bir dönem de şöyle bir açıklama yapmıştı, diyorum ya Allah büyüktür. “Ben evlatlarıma bugüne kadar helal lokma yedirmedim” demişti. Doğru. Sen söyledin, ne söyleyeyim ben”

Görmez’in derdi

1500 yıldır sürdürülen bütün din ve mezhepten kişilerin egemen din ve mezhep anlayışına bağlanması kavgasında, “Benim dediğim gibi inanıp ibadet etmeyen kafirdir” kavgasının devamında ısrarla karşı karşıyayız.

Diyanet ve onun Başkanı Prof. Mehmet Görmez çok tedirgin, hatta telaşlı. Bu yüzden de her zamankinin aksine, “Aman statü demeyin” diye Hükümeti de uyarıyor. Öyle ki daha Hükümet, “Cemevlerinin statüsü”nden neyi kastettiğini söylemeden Diyanet İşleri Başkanı Görmez; “Cemevlerine ibadethane statüsü verilmemesini ”Diyanetin, hatta “İslam inancı”nın “kırmızı çizgisi” olduğunu açık seçik ilan etti. Öyle anlaşılıyor ki Görmez, Hükümeti “yanlış” açıklamalar yaparak kendisini “boşa düşürmesini” ama en çok da “Diyanetin zora düşürülmesi”ni önlemek istiyor. Çünkü Hükümet, “Diyanetin kırmızı çizgisini” anlamayıp o çizgiyi aşan bir “statü” tarif etmeye kalkarsa, bunu geri çevirmek Diyanet için daha zor olurdu!

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, 64. Hükümet Programı’nda yer alan, “Cemevlerine hukuki statü verilmesi”ne değinerek şunları söylüyor: “Cemevlerinin caminin alternatifi, başka bir inancın mabedi gibi gösterilmesi kırmızı çizgimizdir... Bizim daima iki kırmızı çizgimiz olmuştur, bundan hiçbir zaman vazgeçmedik. Bir tanesi; Aleviliğin İslam’ın dışında bir yol olarak tarif edilmesi. İkincisi de; Cemevlerinin caminin alternatifi, başka bir inancın mabedi gibi gösterilmesi.”

Diyanet İşleri Başkanı bu sefer lafı dolandırmadan söylüyor: “Cemevlerinin ibadethane kabul edilmesini istemiyoruz. Bu Cemevlerini caminin alternatifi haline getirir.”

Bunu Diyanetin isteyip istememesi diye bir tercih yoktur. Çünkü Aleviler Cemevlerini bir ibadet yeri olarak görüyorlarsa, ibadet yeridir. Yok Aleviler, “Cemevleri ibadet yeri değildir sadece bir kültür ve sosyal ilişkileri geliştirme kurumlarıdır” diyorlarsa öyledir.

Bugün devletin ve Diyanetin, Alevilerin bin yıldır ibadethane kabul ettiği Cemevlerini ibadethane kabul etmeme diye bir problem vardır.

Alevilerin istediği de devletin Aleviliğe karşı yüzlerce yıldır, katliam, baskı ve asimilasyon karşısında Alevilerin inanç özgürlüğünü kabul ettiğini, bunun gereği olarak da cemevlerinin ibadethane olarak tanıdığını ilan etmesidir. Bu da yüzlerce yıllık mücadelelerine bakıldığında “Alevilerin kırmızı çizgisi” gibi görünmektedir.

Bu tartışma, AKP Hükümetinin Diyanet üstünden “kırmızı çizgisini yenileyerek, “Cemevlerine ibadethane statüsü vermeyeceğiz” diye ilan etmesi, “ilahiyatçılar” ya da polika erbabı arasındaki bir tartışmaya katılmak için öne sürülen bir görüş değildir. Tersine bu, “Cemevlerine ibadethane statüsü veremeyeceğiz” tutumu, Türkiye topraklarında yaşayan milyonlarca Alevinin, bin yıllık varlık-yokluk mücadelesinden gelip dayandıkları yer de baş taleplerini kabul etmeyeceğiz” demektir.

Ve bu tutum ya da milyonlarca Alevi’ye rest çekme tutumu: Şii-Sünni çatışmasının Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de bir iç savaşa dönüştüğü gibi bütün Körfez ve Arap Yarımadası’nda da bu çatışmanın alevlerinin büyüdüğü koşullarda ortaya konmuş bulunmaktadır. Öte yandan da Sünniler kendi içinde de IŞİD belasıyla da ayrıca uğraşmaktadır.

Türkiye’de mezhepçilik IŞİD’cilik, geleneksel cihatçılıktan devlet “Sünniliği”ne kadar geniş bir yelpazede Alevi-Sünni karşıtlaşması olarak biçimlenmektedir. Diyanet bu “Cemevlerine ibadethane statüsü verilemez” diyen tutumuyla, zaten tutuşmuş olan ateşe benzin dökmektedir.

0
Paylaşım