Menu
RSS
Başkan Böcek’e Kaş’ta Sevgi Seli

Başkan Böcek’e Kaş’ta Sevgi Seli

Antalya Büyükşehir Belediye Ba...

CHP Konyaaltı Belediye Başkan Adayı Kotan: Bu Kenti Birlikte Yöneteceğiz

CHP Konyaaltı Belediye Başkan Adayı Kotan: Bu Kent…

CHP Konyaaltı Belediye Başkan ...

Sandığa Son 10 Gün: Seçim Yasakları Başladı

Sandığa Son 10 Gün: Seçim Yasakları Başladı

YSK'nın takvimine göre seçim y...

Antalya Mimarlar Odası: 12 Parti Yerel Seçim Manifestomuza Cevap Vermedi

Antalya Mimarlar Odası: 12 Parti Yerel Seçim Manif…

Mimarlar Odası Antalya Şubesi ...

Antalya DİSK: İşçiler Varsa Umut da Var

Antalya DİSK: İşçiler Varsa Umut da Var

DİSK Akdeniz Bölge Temsilcisi ...

Başkan Böcek Sahurunu Öğrencilerle Yaptı; Sahur Sofrasını Kendi Hazırladı

Başkan Böcek Sahurunu Öğrencilerle Yaptı; Sahur So…

Antalya Büyükşehir Belediye Ba...

LÖSEV: Sağlık Bakanı’nı Hesap Vermeye Davet Ediyoruz

LÖSEV: Sağlık Bakanı’nı Hesap Vermeye Davet Ediyor…

Lösev tarafından yapılan yazıl...

Prev Next

İki kişinin var olduğu yerde iki ayrı düşünce, iki çatışan çıkar var demektir. Bireylerin çoğalıp büyük yığınlar haline gelmesiyle, ortaya ilk öğretmenler, bilgeler, peygamberler çıkıp, ilahi yasalar ile halkı bir arada, disiplinli bir şekilde yaşatmaya çalışmışlardır.

İlahi ya da şeri yasalardan günümüzün yasalarına gelinceye kadar, insanlık büyük sınavlardan, evrimlerden geçmiştir.

Bir topluluk büyümeye başladığı zaman kendi içerisinde toplumsal farklılaşma da beraberinde gelir. Mülk ve üretim araçlarını ellerinde bulunduranlar ekonomik olarak büyür, güçlenir ve yasa yapmaya başlarlar. Yasa yapma gücüne erişmiş iktidar kanadının diğer adı devlettir. Devlet daima kendi omurgasını oluşturanlar lehine yasalar yapar. Devlet olma bilincinde olmayan büyük yığınlar, para, silah ve eğitim sistemini elinde bulunduranlar tarafından eğitilir, sürekli olarak ezilir ve sömürülürler. Hak sözcüğünün gerçek karşılığı pay’dır. Emek verip üretenler, yasa yapıcı egemenler tarafından sömürülmeye başlanınca, hak gaspı gerçekleşir. İktidarı ellerinde tutan egemenler eli ile ekmeği küçültülen büyük yığınların aynı zamanda eğitim seviyeleri değişik yöntemler ile düşürülür. Günümüzde bu amaçla, fanatik spor kulübü taraftarlığı, dini eğitim veren okulların yaygınlaştırılması, din ve ahlak dersi adı altında egemenlerin ideolojilerinin öğretilmesi, sadece düş kurduran pembe diziler, milliyetçilik, bölgecilik, uyuşturucu alışkanlığı bunlardandır.

Geniş halk yığınları geçmişten günümüze, en çok dini değerler kullanılarak uyutulmuşlardır. Kapitalist sistem sözde din, gerçekte sermayelerinin gizli koruyucusu ve kollayıcısı, tarih boyunca daima mevcut düzenin yanlısı din adamları yetiştirmeye özen göstermiştir. Bunlar daima, aldıkları eğitimin desteği ile geniş halk yığınlarını uyutup, uyuşturmuşlar, ahiret mutluluğu pazarlamışlar, sırat köprüleri, zebaniler ve cehennemler ile halkı korkutmuşlardır. Ekmeğin küçüldüğü her düzende ibadet yerlerinin boyutu büyür, din adamı, ahlak dersi öğretmeni gibi unvanları taşıyanların sayısı çoğalır, tapınakların ebadı büyür. Bu dönemlerde kitlelerin kafasını karıştıran gerçekte mevcut rejimin bekçisi olan, sözde demokrat ‘’tatlı su aydınları’’ diyebileceğimiz bir gurup daha ortaya çıkar.

Bunlar; gizlice mevcut iktidara hizmet eden kendi kendilerine aydın süsü veren, korkak ve hasta ruhlu ve gizli satılık ruhlardır. Bunların da etkisiyle gün gelir, ekmek o kadar küçülür, özgürlükler birer birer o kadar uzağa gider ki; işte burada insanlık kendisine kural diye gösterilenin kural, ahlak diye sunulanın ahlak olmadığını görür. Uyuyan ruhlar yavaş yavaş ‘’Yeter gayri’’ demeye başlar.

Kendisine adalet diye sunulanın adalet, verilen payın da eşit olmadığını gördüğü zaman, direnç başlar. Bu sınıf bilincine varmanın ilk aşamasıdır. Adalet; hakkın elde edilmesidir. İnsaf eksikliğinin var olduğu yerde adalet yoktur. Vicdan adaletin sembolüdür. Adalet arayışında olan masum ve örgütsüz yığınlar, kanun yapıcılarca, o günün en kötü sıfatları ile karalanır, kötülenir, en büyük acılara maruz bırakılırlar. Acılardan en büyük payı, kazancı temiz, masum halk yığınlarının önüne düşen, ruhunu, düşüncesini pazarlamayan aydınlar alır.

Tüm aydınlar özgürlüğe, sağlıklı, insan gibi yaşamaya susamış yoksul kitleler, bir hak hukuk arayışına başlarlar. Yasalar ilmi anlamına gelen hukukun ‘’insani’’ bir hal almasını beklerler. Her ülke kanunlar ile yönetilir. Ancak, her kanun hukuki yani insani değildir. Nerede düşünce olarak gelişmiş bir halk yığını var ise gerçek hak da hukuk da oradadır.

Anadolu binlerce yıldır değişik medeniyetlere kucak açmış, birçok kültürün izi günümüze ulaşmıştır. Dünyanın her yerinde, her dönemde, her uygarlık kendi içinde çelişkiler yaşamış, demokrasi, hak, hukuk arayışları sürüp gitmiştir.

Bu acıların büyük çoğunluğu kendi reform ve rönesansını yapamayan İslam dünyasında yaşanmıştır ve yaşanmaktadır. Kapital İslam’ın babası sayılan Muaviye’nin babası Ebu Süfyan’ın hazinesine taşınan develerce altın, milyonlarca Arap’ın köle olarak kullanılması, sömürülmesi demektir. Onun evlatları olan Emeviler’e karşı çıkanlar, tarihin en acımasız iftiralarına uğramışlar çok büyük acılar yaşamışlardır.

Anadolu’da 1238 yılında Karamanoğullarından Baba İshak ile Bayındır Boyundan Baba İlyas’ın liderliğindeki başkaldırı, haksız Selçuklu’dan yoksul halkın hak alma savaşıdır.

Yanına Torlak Kemali, Börklüceli Mustafa’yı, Anadolu’nun aç ve bıçkın delikanlılarını, yoksul ve emekçi köylülerini alan Simavne kadısı oğlu Şeyh Bedrettin, ‘’Karılarımızın al yanağından gayri dünya malından her şey helaldir’’ sözünü durup durur iken laf olsun diye söylememiştir. O gün de egemen olan birileri eliyle halkın insanca ve onurluca yaşamasının önü kesiliyordu ki, Bedrettin o sözü söyledi. O söz o kadar haklı olmalı ki, halk belleğinde daha dün söylenmişçesine bu güne geldi. Ne Bedrettin kirlendi, unutuldu halk belleğinde ne de o güzel söz.

Kısa bir devlet olma döneminin ardından Selçuklu hanedanlık kalıntılarını da başına toparlayan Osmanlı, gücünü çok geçmeden, kendini var eden halkına göstermiştir. Osmanlı döneminde Celali İsyanı diye adlandırılan her olay, yoksullaşmış geniş halk yığınlarının doğal insani tepkileridir. Hz. Ali; ‘’Aç kalmak alçalmaktan hayırlıdır’’ diyor. Bu öğüdün sadık bendelerinden birisi Sivas Tokat arasında Yıldız Dağını kendine yurt edinen, ‘’İti haram yemeyen’’ Pir Sultan Abdal’dır. Onun döneminde de çok çalkantılar olmuş, alabildiğine acılar yaşanmıştır. Halk yoksulluk içerisinde, saray ve avenesi mutludur. Bıçak kemiğe dayanır, halk başkaldırır. Artık, ‘’ölen ölür kalan sağlar bizimdir’’ dönemi başlar. Nice başlar vurulur, nice yiğitler, vahşi ve doymak bilmez sermayenin uşakları elinde can verirler. ‘’İrençberler hoşça tutun öküzü’’ diyecek kadar ince ruhlu olan Pir Sultan Abdal’ın içinde bir fırtına kopar, acı bir şiir olur. Onurlu, namuslu, ince, estetik bir yeri vardır ki, halk belleğinde bu güne gelir.

Hızır Paşa’nın zulmü var ise
Ne yapayım benim de bir ahım var
Senin tuğlu padişahın var ise
Benim arka kalem bir Allah’ım var
 
Şol icra Tanrısı yatmaz uyumaz
Kimsenin hakkını kimsede koymaz
Hünkar sağır olmuş ünümü duymaz
Masumlar boğdurur padişahım var.

Şiirde o dönemin adeta resmi çizilmektedir. Aslında değişen sadece zamandır. Geri kalan her şey küçük değişiklikler ile yeniden yeniden yaşatılmaktadır. Düşünceler ile çağ değişir.

Anadolu yaşanan tüm haklı başkaldırılar, egemenlerin uşağı sözde tarih yazarları eliyle karalanmış, kötülenmiş, o yiğit insanlara sapık muamelesi yapılmıştır.

1511 yılında Korkuteli’nin Yalınlı köyünden Avşar boyundan Hasan Halife Yiğitleri cephelerde kırdıran, halka ‘’ot otlatan’’ Osmanlı’ya karşı ‘’yeter be’’ demiş, devşirmelerden oluşan Osmanlı ordusunu Kütahya önlerine kadar kovalamıştır. Soylu bir başkaldırı kültürünün içinden gelen yöre insanı, alabildiğine sömürüldüğü için, Şahkulu Hasan Halife’nin yanında, isteyerek yer almıştır. Osmanlı bu haklı halk hareketini beslemeleri vasıtasıyla karalatmış, haklı başkaldırılarını sapık bir davranış olarak göstermiştir. Oysa her halk hareketi ideolojik, kültürel, siyasi ve ekonomik nedenlerin sonucudur. Osmanlı bu sözde isyankarlara ‘’ayağı çarıklı sarikler (maskara)’’, ‘’Ömrü piyadelikte geçmiş ağaç ayaklu Kızılbaş Türkleri’’ veya ‘’Teke dağlarının yoksul köylüleri’’ adını vermiştir.

Bu gün Anadolu’da halk yine sokaklarda, meydanlarda, gönüller yine isyanda. Halk tek bir şey söylüyor, kendi dili ile, ‘’Ekmeğime, özgürlüğüme dokunma.’’ Ben çapulcu değilim’’, ‘’Çapulcu; benden aşımı, işimi, düşümü, özgürlüğümü, çocuklarımın yarınlarını çalanlardır’’ diyor.

Açlık, insanoğluna sunulacak en büyük, ayıp, çirkinliktir. Açlık egemenlerin insan olmadığının belgesidir. Dünya, tok ve özgür insanlarla güzelleşecektir. Bir ülkede fıkralar ve karikatürler çoğalmaya başladı mı bilin ki, bir şeyler değişecektir. Bilinci ayık tutmak, umudu yitirmemek gerek. Bilinçli ve erdemli yoldaş edinmek gerek. Cahil en ucuza en değerli dostunu satacak yapıdadır. Bilinçli olarak toplumda önderlik edecek yapıdaki insanlara karşı gizli bir düşmanlık oluşturulmuştur. Bilgi düşmanlığı yeni değildir. Tarihin her döneminde kitaplar, kütüphaneler doymak bilmeyen sermayedarlar için yakılmıştır. İnsanlık düşünmekle başlar. Şüpheci, diyalektik düşünce sürüden birey olmaya geçişin başlangıcıdır. Düşünen insan, sermaye ve onu ayakta tutarak, silik bir şekilde yaşayan uşakları tarafından sürekli ezilmiştir. Dünya var olduğundan bu yana insanlık sayısız faşizan uygulama ile karşı karşıya kalmıştır. Şiddete dayalı hiçbir faşist eğilim uzun soluklu iktidar olamamıştır.

İnsana ve eğmeğe gerçek saygısı olan, özgürlüğün ne demek olduğunu bilenlerin, insanlık adına, terbiye adına, sevgi adına çirkin şiddete dayalı rejimlere karşı direnmeleri insanlık borcudur. Uyanmak, uyarmak, uyanıp direnenlerin yanında olmak, gerçek insanlık gereğidir. Karanlık kötüdür. Zalimler ile cahiller kardeştirler. Aynı amaca hizmet ederler. Zalimler ve yedeklerindeki cahiller hiçbir şeyi paylaşmazlar, yalnız kendilerine yaşarlar. Aydınlar, devrimciler, demokratlar yeri ve zamanı geldiğinde bu çirkin yapıya tavrını koyanlardır. Gelecek; görenlerin, bilenlerin iktidarı ile güzel olacaktır. Paylaşmada aşk vardır. Umut mutluluğun kardeşidir. Umudun çığlığı Ozan Telli, yarınlar ellerimizdedir demeye getiriyor.

Gergeflere gerdiğimiz
Çıkrıklara sardığımız
Nakış nakış işleyip
Döşümüze dürdüğümüz umuttur.

Dokuzuncu yüzyılın yoksul ve yiğit Babek’inden günümüze, Dünya Hakk’ın yarattığı her şeyi paylaşmayı düşünenler eliyle güzelleşecektir. Masum insanlar diğer temiz insanlardan birlikteliği beklemektedir. Yarınlar tüm insanlığın olsun düşünü kuranlar, halk katında da Hak katında da en temiz insanlardır. Temiz ve onurlu vicdanlar daha çok ama çok meydan dolduracaktır.

Günümüz dünyasının ruhu karartılmıştır. Geniş kitlelere enjekte edilen eğitim modelleri ile sürüler yaratılmaktadır. Bu sürüler din ve milliyetçilik adı verilen doğmalarla sınıf bilincinden yani gerçek insan olmaktan, kendini bilmekten uzaklaştırılmaktadırlar. Günümüzde ekmek kurdun ağzından alınmış daha azgın bir canavarın eline verilmiştir. Emek ucuzlamış, en zor koşullarda en ucuza çalışan kölelik sisteminin adı taşeronluk olmuştur. Taşeronlar eliyle bilinçsiz, gerçek sendika tanımaktan uzak cahil bir kitle sömürü çarkının içerisinde ömür tüketmektedir.

Oysa gelecek; ‘’Hak verilmez alınır’’ sözünü eyleme dökmüş yoksul emekçinin direnişi, dik duruşu ile kurulacaktır. Gelecek sürekli köle kalmak istemeyen onurlu, bilinçli, namuslu emekçilerin ellerindedir.

0
Paylaşım